Kayıtlar

İNSANOĞLUNUN KENDİ İÇ MUHASEBESİ

Resim
Doğa bilimlerinin büyük bir sıçrama yaparak gelişmeye başladığı 19. yüzyıldan bu yana, ortaya koyulan bilimsel ve teknolojik gelişmelerin yeni çığırlar açtığı, her günün geçmiş yüzyıllar mesabesinde bilim tarihini yeniden şekillendirdiği bir dönemde yaşıyoruz. Bu sayede yaşamlarımız, hiç olmadığı kadar hızlı bir oluşum ve dönüşüme tanıklık etmekte kendini her geçen günün yeni koşullarına adapte etme problemiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bununla birlikte, pozitif bilimler, doğayı anlama çabasının ötesine geçerek, davranışçı ve psikanaliz ekollerinin toplumsal insan hareketlerinin ve bireysel davranışların anlaşılması, manipüle edilmesi ve son olarak kontrolü üzerinde yürüttüğü çalışmalarla 20. yüzyıla damga vurmuştur.   Böyle bir dünyada doğmuş ve büyümüş bir kimse, insanoğlunun sahip olduğu bilgi, birikim ve teknoloji gücünün her şeyi açıklayabileceği ve tüm sorunlara çözümler üretebileceği yanılgısına kolayca düşebilir. Bu yazıyı kaleme aldığım dönemde, postmodern insanoğlunun

VAKANÜVİS HAMDİ EFENDİ’NİN KARANTİNA NOTLARI

VAKANÜVİS HAMDİ EFENDİ'NİN SIRADIŞI ÖYKÜSÜ Sabah ışıkları yeryüzünü yeni yeni aydınlatıyordu. Hamdi Bey, henüz yatağından çıkamamış alelacele kıldığı sabah namazından sonra yeniden uykuya dalmış ve önceki günün yorgunluğunu atmaya girişmişti. Yatağında ölü gibi yatıyor karısının sesleniş ve serzenişlerine banamısın demiyordu.Aslında alışıktı Ayşe Hanım kocasının ağır uykusuna. Bilhassa sarayda geçirdiği yoğun çalışma saatleri bu 60’lık ihtiyar için artık fazlaydı. Ayşe Hanım da bunu biliyor ve sürekli Hamdi Bey'e artık inziva vaktinin geldiğini söylüyordu. Belki bir 10 yıl önce de bu durum böyleydi ancak Ayşe Hanım kocasının ifa ettiği önemli vazifeden dolayı bunu açıkça dile getiremiyor sadece ima yollu göndermelerde bulunuyordu. Eh, tabi koskoca Sultan vakanüvisiydi kocası! Sultan’ın kocasına olan muhabbeti de saraydaki görevinden ayrılmasını imkansız hale getiriyordu üstüne üstlük. Hele bir de güveni yok mu ah… O yüzden koca bir sorumluluğu, “Tarih”i, yüklemişti Hamdi

İnsan ve Mekân: Göç Psikolojisine Kısa Bir Bakış

Resim
İnsan ve Mekân: Göç Psikolojisine Kısa Bir Bakış https://www.mesail.org/ikinci-sayi/insan-ve-mekan-goc-psikolojisine-kisa-bir-bakis/

DİN, TOPLUM VE KÜLTÜR- TÜRKİYE, ÜRDÜN KARŞILAŞTIRMASI

Resim
Her ne kadar “ülkemizin değerli seküler akademisyenleri ve sosyal bilimcileri” toplum ve kültür meselelerinde dinden bahsetmeye çekinseler de din, toplumun sahip olduğu kültürü şekillendiren, genellikle onu kuşatan en büyük kuvvettir. Bir toplumun din ile kurduğu ilişki biçimi de o toplumun bireylerinin, dünyayı algılayış ve yaşama biçimleri üzerinde belirleyici öneme sahiptir. Bireylerin ve toplumların üzerindeki bu gücün inkar edilmesi ve ya görmezden gelinmesi ise bireylerin zihnindeki ikircikli yapının derinleşmesinden başka bir şeye yaramayacaktır.  Öncelikle belirtmem gerekir ki bu yazı iki toplum arasındaki herhangi bir ahlaki karşılaştırmayı içermiyor. Burada ortaya koymaya çalıştığım ve savunduğum görüş toplumumuzun din ile olan bağının çok suni kaldığı ve son zamanlarda kuvvetlendirmeye çalıştığımız din ile olan bağımızı da hangi düzlemde oluşturacağımızı bilmiyor oluşumuz.  (Amman Kalesi'nden Amman manzarası) 2 yıldır devam ettiğim Arapça eğitimimi tamaml

OSMANLI İKTİSAT AHLAKINA DAİR

Resim
Osmanlı’nın, “güçlü düşman çemberi” altında 600 yıl yaşamış olması bende her daim büyük bir hayrete sebebiyet vermiştir. Bilhassa Osmanlı yükseliş devrine, “bir süper gücün ortalığı kasıp kavurması” olarak bakmayan benim için meselenin sorunsala dönüşümü büyük ölçüde Erol Özvar hocanın katıldığım Osmanlı İktisadı dersi ile oldu. Buradan hareketle, Osmanlı olarak, 7 düvele karşı savaşacaksınız; karşınızda en iyi zamanınızda bile sizden nüfus, ekonomi, teknoloji ve kaynaklar bakımından üstün bir Avrupa olacak, onları yeneceksiniz ve yıkılmanız, Avrupa ana karasından çekilmeniz, yüzyıllar alacaktır. Bu meseleyi makale ve kitaplarında bir problematik olarak gören ve bunları çalışmaya davet eden en önemli kişi Mehmet Genç olmuştur. Bu konudaki daha ileri okumalar için Halil İnalcık, Mehmet Genç ve Erol Özvar’ın çalışmalarına bakmanızı tavsiye ederim. Ben Mehmet Genç’in ortaya attığı bu problematiği, ilk bakışta, Allahu tealanın Bakara suresinde buyurduğu “nice az topluluklar, çoklara ga

VEGAN TECRÜBEM

Resim
Avrupa'nın en önemli turistik cazibe merkezlerinden biri olan Viyana St. Stephen's Katedrali’nin önündeyiz. Tam da kurban bayramı öncesi, karşımızda toplumda farkındalık oluşturmak adına kendilerince etik bir problem olarak gördükleri hayvanların kesimi ve yenmesi mevzu üzerine gösteri yapan Veganlar var. Bu fırsattan istifade birkaç hakiki Veganla konuşma imkanı buldum. Hayvanların öldürülmesindeki yanlış metodları temel suçlayıcı tez olarak kullanarak, hayvanların insanlar için kesilemeyeceğini, öldürülemeyeceğini savunuyorlar. Ben bu düşünceyi , tefrit olan bir uygulamayı görüp “ifrat” olanı tefriti engellemek için kullanmak olarak değerlendiriyorum.  Hayvanların kesiminde usulsüzlüklerin, caniliklerin olduğu doğrudur. Ancak bu hayvanların bizim tarafımızdan kullanılamayacağı anlamına da gelmez. Aslına bakılırsa buradaki problem, temel olarak varlığa atfettiğimiz ontolojik farklılıktan kaynaklanıyor. Biz hayvanları Allah’ın bizim emrimize amade olarak sunduğu emanet